MİLLİYET – 5 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA  –  ALİCE

20650554
Babası ölünce, ondan miras kalanları satıp rahat bir hayat sürmenin hayalini kuran, ama kurduğu hayallere kar yağan bir adam…
Bir ilçede tiyatroculuk yaparak, iki çocuğuyla ayakta kalmanın savaşını veren bir kadın… Belediye çalıştığı tiyatroyu düğün salonu yapmak için kapatınca başlar yeni bir iş arayışına… “Ölü yıkayıcılığı” tek seçenek olarak çıkar karşısına. Önce belediyenin açtığı kursa gider. Kurs bitip, iş başı yaptığı gün yıkayacağı ilk kişi olarak kızını çıkarır karşısına kader…
İşte bu kadınla yıllar sonra doğup büyüdüğü şehre dönen adamın kesişen yollarını, “Devlet Baba”nın vatandaşlarına neler yaşattığını beyazperdeye yansıtan “Daire” adlı filmi izledim önceki akşam Beyoğlu Sineması’nda…
Önce oyuncu Selen Uçer, sonra gazeteci Okan Sarıkaya davet etti beni.
Güldürürken düşündürmek
“Daire”, son “Altın Koza Film Festivali”nden “Film Yön En İyi Film”, “Film Yön En İyi Yönetmen” ödülleri aldığı için Beyoğlu’na giderken şöyle de bir endişe vardı içinde:
Ya ağır bir sanat filmi çıkarsa?
7 Şubat’ta “Başka Sinema”larda gösterime girecek olan “Daire”yi izleyince Atıl İnanç’ın yazıp yönettiği filmin hiç de öyle olmadığını gördüm. Evet; “Daire” ticari kaygıyla değil, sanat kaygısıyla çekilmiş bir film, ama asla sıkıcı değil…
Senaryosu sağlam…
“Kara mizah”tan çok, “acı mizah” diyebileceğim bir dili var filmin…
Filmin senaristi ve yönetmeni, “Devlet Baba”nın açıklarını yakalayıp, öyle ustalıkla serpiştirdi ki “Daire”nin içine!
Mizahın uçuştuğu alan
Devletin dünya kadar para harcayıp yaptığı havaalanı, “Pist kısa kalmış. Pisti uzatmak için evleri istimlak kararı çıktı, onlar da karşı dava açtı” ya da “Etraftaki dağlar yüzünden yanlış hesaplanmış havaalanının yeri” gibi gerekçelerle bir türlü uçuşa açılmayınca, oradaki personelin mesaisinden “dram” çıkacak hali yok…
Doğal olarak “kara mizah” gırla…
Filmi izleyenler arasında Fadik Sevin Atasoy ve Ayla Algan da vardı.
Film bitince ekip, izleyicilerle sohbet için sahneye çıktı.
Atıl İnanç yurtdışında olduğu için yoktu, ama onun dışındaki herkes oradaydı ve bir şey dikkatimi çekti.
Salonda yüzlerce insan vardı.
İş, film hakkında ekibe soru sormaya gelince ancak 4- 5 kişi buna cesaret etti!

SİMGE OLACAK KAÇAK FOTOĞRAF

70eed61292c4e0c0_480x270Eskişehir’deki Gezi Parkı eylemlerine katıldığı için 4’ü polis, 8 kişi tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz duruşmasından medyaya yansıyan fotoğraflarını gördünüz mü?
Anne Emel Korkmaz, kucağında 19 yaşında toprağa verdiği oğlunun fotoğrafıyla oturuyor duruşmada…
Oğlunun katilleri de çaprazında…
Acılı anne, “İsmail’imi de getirdim. Nasıl kıydınız Ali’me? Annenizin yüzüne nasıl bakıyorsunuz? Bu çocuk size ne yaptı, çocuklarınızı mı dövdü? Oraya değil, buraya bakın. Gözlerimin içine bakın” diye haykırınca salondakiler boğuldu gözyaşına…
Dünkü Milliyet’in birinci sayfasında gördüğüm bu kare yüzünden kahvaltım yarım kaldı…
Ali İsmail Korkmaz’ı öldürmekten yargılananların yaptıkları savunmaları okuyunca iyice iştahım kaçtı.
Bu sanıklar, yarın öbür gün, “Niye öldürttü bize kendini” diye Ali İsmail Korkmaz’dan davacı olursa hiç şaşmam valla…
Türkiye’de duruşma salonlarında fotoğraf çekmek, görüntü almak yasak.
Ali İsmail Korkmaz duruşmasına katılanlardan biri, yasal olarak suç olduğunu bile bile çekti vicdan sahibi her insanı derinden etkileyecek bu ölümsüz kareyi…
Ali İsmail Korkmaz davası kaç yılda biter, sanıklardan kaçı mahkum olur, kaçı beraat eder şimdiden kestirmek zor.
Ancak şundan adım gibi eminim.
İstediği zaman “geç”, istediği zaman “jet hızıyla” yürüyen Türk yargısı, bu fotoğrafı çekeni bulup, Ali İsmail Korkmaz davası bitmeden cezalandıracaktır.

GÜNÜN SÖZÜ
“Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür.” (Sartre)