7 OCAK 2018 PAZARTESİ  –  MİLLİYET  –  ALİCE

Kadınlara yönelik şiddetin azalması için cezaların artırılması, mahkemelerin verdiği polis koruması, şiddet uygulayanlar hakkındaki uzaklaştırma kararlarına ve “Kadına şiddete hayır” kampanyalarına rağmen sonuç ortada.

Erkek şiddetiyle hayatını kaybeden kadınların sayısı her geçen yıl artıyor.

İşte son dört yılın utanç tablosu: 

2015: 303

2016: 328

2017: 409

2018: 440

Her yıl yüzde 10’dan fazla artış olmasının bize dediği şu:

Kadına şiddetin azalması ve bitmesi için yapılanların hiçbiri sonucu değiştirmedi. O yüzden Türkiye bu konuda daha radikal kararlar almalı.

SOSYAL MEDYADA İŞLENEN GÜNAHLAR

İlahiyatçı Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, insanların sanal alemde işledikleri günahlar üstüne çarpıcı açıklamalarda bulundu. Hatipoğlu’nun Sabah Pazar’dan Pınar Yıldız Yüksel’e söylediklerinden sosyal medya kullananların alacağı çok ders var.

“Olan var, olmayan var” gerçeğinden hareketle insanlara aldıkları hediyeleri, yiyip  içtiklerini ve  nazar değmemesi için çocuklarının yakın plan görüntülerini paylaşmamayı tavsiye eden Hatipoğlu, sosyal medyada bilerek veya istemeden işlenen günahları şöyle açıkladı:

“Hakkında yanlış haber yapılan, iftiraya uğrayan ünlüler, siyasetçiler, din adamlarının hepsi ahirette alacaklı olacaktır. Bir şeyi beğenirken 10 kez düşünün. Günah sadece içki, zina, kumar değildir. Haset, insanın eliyle, diliyle işlediği günah bunlardan daha fecidir. Hz. Peygamberimiz, ‘Kişi içki içmiş olabilir, ama yalan şahitlik yapamaz’ diyor. Yalan şahitlik kamuyu ilgilendiriyor.”

Hatipoğlu, sosyal medya üzerinden insanların yaşam tarzına müdahale edilmesini de şu sözlerle eleştirdi:

“Bir insan bizim onaylamadığımız tarzda sanatçı olabilir, içki ortamında olabilir, ama o ortamı yaşayanı linç etmek doğru değil. Kimsenin paltosuna, ayakkabısına, kaşına, gözüne, kilosuna takılmayın. Herkesin hayatı kendine. İnsaflı, düzeyli, ölçülü olmak gerekir. Yanlış yapana yanlış yorum yapmak sizin tekelinizde değil, hesabını Allah’a verecek.”

POŞETTE MARKET REKLAMI VE GİYSİLERDEKİ LOGOLAR

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, kişi başına yılda 440 olan poşet tüketimini 40’a indirmek için çıkardığı yasaya çok tepki yok, ama marketlerin 25 kuruşa sattıkları poşetlere logolarını basıp, reklam yapmasına var.

Bu alışverişte marketin müşterisine yaptığı bir jest var mı?

Yok…

O yüzden de müşteri, “Bana parayla sattığın poşete logonu basıp, sayemde reklam yapma. O zaman marketin bedel ödemesi lazım bana” derken haklı…

Peki yüzlerce lira verip aldığımız tişört ve benzeri giysilerde de o markaların at nalı gibi logoları yok mu?

Var…

O markaların reklamını yaparken hiçbirine “Bu ne?” diye tepki göstermiyoruz.

Üstelik poşetin ömrü, marketten eve kadar, diğeri giydiğimiz sürece üstümüzde.

İnsanoğlunun bu duruma ses çıkarmaması, hatta hoşlanmasının sebebiyse her şeyde bir “marka”ya yaslanma sevdası!

GÜNÜN SÖZÜ

“Seni iki şey anlatır; hiçbir şeyin yokken gösterdiğin sabır, her şeyin varken sergilediğin tavır.” (Mevlana)