MİLLİYET – 26 OCAK 2015 PAZARTESİ  –  ALİCE

Adıma gelen zarfı açtım, içinden bir mektup, bir DVD, bir de kitap çıktı.
Mektup Fazıl Say’dandı…
Say mektubunun ekinde, piyano konçertoları ve oda müziği eserlerinin kaydını içeren İstanbulKonseri DVD’sini gönderirken bir şey daha yaptı.
Hocalarından Kamuran Güntekin’in biyografi kitabını da gönderdi.
Önce Say’ın gönderdiği imzalı DVD’sini yani İstanbul Konseri’ni izledim.
İzlerken dünya çapındaki bir değerin ‘iç siyaset’ uğruna niye bu denli hırpalandığına yanıt aradım.
Düşündükçe geçmişte ‘solcu’ Nazım Hikmet’e ya da ‘sağcı’ Necip Fazıl Kısakürek’e yapılanlar geldi aklıma…
‘Tarih tekerrürden ibaret’ ya, o yüzden olan bitenler sanki toplumsal bir dejavu…
Dün onların başına gelenler neyse, bugün dünya çapında tanınan ve birçok ülkede adına festivaller düzenlenen ‘klasik kültür’ün başarılı Türk bestecisi Fazıl Say’ın yaşadıkları da aynı çünkü…
Toplum olarak klasik refleksimiz belli:
Sanatçılarımızın ürettiklerine değil, söylediklerine göre belirliyoruz tavrımızı.
Allah’tan yaşarken kıymetini bilmediklerimizin hakkını, kaybettikten sonra teslim eden bir yanımız var tesellisiyle avuttum kendimi ve ardından aldım elime Erhan Karaesmen’in yazdığı ‘Kamuran Gündemir  Piyanist, Hoca ve Cumhuriyet Aydını’ kitabını…
Öğrencilerinin hocaları Kamuran Gündemir’i anlattıkları bölümdeki ayrıntılar dikkatimi çekti.
Emre Elivar: Musiki yeteneğimin farkına nasıl varıldığını çok fazla anımsamıyorum. Ancak Kamuran Hoca’ya teslim edildiğim gün, benim insan olarak da, eğer olabileceksen bir gün müzisyen olarak da hayatımın bir dönüm noktasıdır. 6 yaş civarındaydım. Kamuran Bey bana hocalık ve babalık yapmaya başladığında.
* Muhittin Dürrüoğlu: Kamuran Hocamın kişisel yaşamımdaki ve müzik kariyerimdeki yeri o kadar büyüktür ki… Bir sevgi dolu müşfik insan, bir psikolog ve pedagog Kamuran Bey…
* Fazıl Say: Müzik eğitimim sürecinde çok önemli yeri bulunan üç piyano hocam vardı. Sırasıyla Mithat Fenmen, Kamuran Gündemir ve Düsseldorf’da David Levine. 17 yıllık uzunca bir eğitim… 4 yaşında Ankara’da başlayan bir serüven… Çok şanslıydım. Küçük bir çocuk için, olabilecek en iyi pedagog ile başladım piyanoya…
3 öğrencisinin Gündemir’i anlatırken onun müzik adamlığından çok, ‘bir psikolog’, ‘bir pedagog’ ve ‘baba’ vurgularıyla insani yönünü öne çıkarmaları bana, altı çizilecek bir konu geldi. Bunlar her öğretmende olan meziyetler değil çünkü. Üçü de böyle biriyle çalıştıkları için doğuştan Allah’ın şanslı kullarıymış demek ki!

BULUT’UN İZİNDEN GİDEN TORUNU BESTE

HAKKI BULUT VE ONUN İZİNDEN GİDEN 19 YAŞINDAKİ TORUNU BESTE BULUT...
HAKKI BULUT VE ONUN İZİNDEN GİDEN 19 YAŞINDAKİ TORUNU BESTE BULUT…

Hakkı Bulut 60’ncı, Yunus Bülbül 41’inci albümünü çıkardı. Arabesk müziğin iki ustasının albümü, aynı şirketten çıkınca ortak bir tanıtım gecesi yaptılar Levent’teki Hatay Medeniyetler Sofrası’nda…
Aynı akşam Nil Karaibrahimgil’in Orkid’in ‘KızGibi’ kampanyası için bestelediği şarkının tanıtımı vardı Raffles Hotel’de… Önce oraya uğradım, Leyla Alaton, Yasemin Bozkurt, Aylin Arasıl gibi eski tanıdıklarla sohbet ettim, Nil Karaibrahimgil’in gitarıyla çalıp söylediği şarkıyı dinledim. Ardından arabeskçilerin gecesine gittim.
Yemekte sohbet ederken Esin Yum, esmer genç bir kızı gösterip, “Hakkı Bulut’un torunu” dedi.
Hakkı Bulut’un 4 kızı, bir oğlu olduğunu biliyordum, ama oğlundan 2, kızlarından 4 torun sahibi olduğunu bilmiyordum.
Bulut ve 19 yaşındaki torunuyla sohbet edince Beste Bulut’un müzik okuduğunu, ileride sanatçı olmak istediğini öğrendim.
6 torunundan o gece sadece Beste’nin orada bulunmasının nedeni de dedesinin izinden gidecek olmasıydı.

GÜNÜN SÖZÜ
“Ve… Birgün herkes anlar, sevdiğinin kıymetini…
Ama gidince, ama bitince, ama ölünce… Kısaca; iş işten geçince.”