MİLLİYET – 17 ARALIK 2014 ÇARŞAMBA  –  ALİCE

9a2ee73668a8c3338182c3fc8c43781c“Hoşgeldin Melek”in prömiyerinde karşılaştığım Tarık Akan’la oyun başlamadan önce biraz sohbet ettik.
Tarık Akan’ı epeydir ne dizilerde görüyoruz, ne sinemafilminde…
Sanatçıya sahibi olduğu Bakırköy’deki Taş Mektep’ten başka sanat adına niye bir şeyler yapmadığını sorduğumda verdiği şu yanıt şaşırttı beni:
“Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı adına belgesel çekiyorum. Beş belgesel bitti.” İtiraf ediyorum, Akan’ın belgesel yönetmenliği yaptığını bilmiyordum, o an öğrendim…
Yazmak amacıyla biraz detay istediğim Akan şunları söyledi:
“Benim de kurucuları arasında olduğum ve halen başkanlığını Rutkay Aziz’in yürüttüğü Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’na para kazandırmak için yaptığım bir iş bu…
Colin Mounier kameramanlık yapıyor, eşi Rana Güngörmüş senaryoları yazıyor, ben de bazen yönetmenlik, bazen yapımcılık yapıyorum.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy belgeseliyle başladık, ardından ‘Köy Enstitüleri – Bir Meçhul Öğretmen’i çektik. Üçüncü belgeselimiz ‘Afrodisias’ oldu. Sonra Anadolu’da Romalıların Ayak İzleri’ni yaptık. Son olarak da ‘Hüznün Şarkısı – İznik’i çektik. Hiçbir kurum ve kuruluştan maddi destek almadan yapıyoruz bu belgeselleri. Dolduruyoruz çekimlerde bize gerekli olan tüm malzemeleri Colin’in cipinin arkasına, sonra düşüyoruz Anadolu yollarına. Belgesel deyip yaptığımız işi hafife alma. Ortalama iki yıl sürüyor bir belgeselin tamamlanması. Yabancı dile de çevirdiğimiz bu DVD’leri satışa sunup, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’na para kazandırmanın peşindeyiz. Fena da gitmiyor satışlar.” Anlattıklarını not aldıktan sonra Tarık Akan, “Yaptığım belgeselleri izlemeden bir şey yazma. İzle, öyle yaz” dedi. Akan’ın sadece yönetmen değil, bazen sunucu, bazen anlatıcı olarak görev yaptığı beş belgeseli de izledim.
Konular ilginç, çekimler – görüntüler süper, metinler ve sunuş şahane…
Oyunculuktaki gibi belgeselcilikte de başarılı olan Akan ve ekip arkadaşlarını tebrik etmek kalıyor geriye…

TRT 1’İN ‘DİRİLİŞ’İ!

1418213395898Star TV’nin yeni dizisi “Paramparça”nın ikinci bölümünün hem “AB”, hem “Total”de aldığı reytingle birinci sıraya yükselmesini, üçüncü haftada rakipleriyle farkı açmasını bazıları hâlâ “istisna-i bir durum” olarak görebilir. Çünkü onların inancı şu:
“Bu reyting denekleriyle yeni ve kaliteli bir dizi tutturmak olanaksız.”
Varsayalım “Paramparça” bir istisna! TRT 1’deki “Diriliş – Ertuğrul” dizisinin ilk bölümünün aldığı reytingi de mi istisna? Bir dönem ve “misyon” dizisinin TRT 1 gibi bir kanalda 8.1 reytingle AB’de birinci, 5.54 reytingle “Total”de üçüncü olması salt “tesadüf”le izah edilemez.
Bir yapımın ilk bölü-münün aldığı reyting tanıtıma, sonraki haftalardaki reytingi ise bizzat yapıma mal edilir.
Dizinin ikinci bölümü bu akşam. “Diriliş – Ertuğrul”un bu akşam ve sonraki haftalarda alacağı reytingi bu minvalde seyrederse yine “istisna” mı sayılacak?
“Kaderimin Yazıldığı Gün”, “Paramparça” ve “Diriliş – Ertuğrul”…
Bu kadar “istisna” biraz fazla! Sizin, “Bu reyting paneliyle yeni ve kaliteli bir dizi tutturmak olanaksız” analizinizde olmasın bir hata? Bu reyting sistemi kolay kolay değişmeyeceğine, siz de dükkânları kapatıp gitmeyeceğinize göre tek çözüm kalıyor geriye: Dönüp dönüp aynı hikâyeleri farklı oyuncularla çekmek yerine, reytingleri belirleyenlerin de seveceği ve de dış pazarda alıcısı olacak özgün ve kaliteli diziler üretmek.

GÜNÜN SÖZÜ
“Evlenme – boşanma işi sırf kadınların elinde olsaydı bir tek nikâhlı erkek kalmazdı.” (Dostoyevski)